Sürdürülebilirlik kavramına ilişkin tanımların tarihçesi 18. ve 19. yüzyıllara kadar götürülse de ‘‘sürdürülebilir kalkınma’’ 20. Yüzyılda ortaya çıkmıştır. 1960 ve 1970’lerde birinci dalga denilen çağdaş çevrecilik akımları zaman olarak örtüşmektedir (Beder 37-39). İlk defa ‘‘sürdürülebilir kalkınma’’ 1980 yılında çevreye ilişkin risk ve kaygılarla bağlantılı olarak Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Bilirliği tarafından hazırlanan Dünyayı Koruma Stratejisi adlı raporda ortaya konmuştur. Kavramın genel kabul görmesi ise Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında hazırlanan ‘’Ortak Geleceğimiz’’ adlı Brundtland Raporu ile olmuştur. Raporda kavram sürdürülebilir kalkınma ekseninde ele alınarak ‘’gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma’’ şekliyle tanımlanıştır (WCED 43). Sürdürülebilir kalkınma kavramı ile birlikte finanstan tedarik zincirine, maliyeden inşaata oldukça geniş spektrum sürdürülebilirliğin alanına dâhil olmuştur. 1980’lerde kabul görmeye başlayan kavramlarla birlikte ikinci çevrecilik akımı oluşurken, talepler hükûmetler iktisatçılar ve iş çevreleri tarafından destek bulmuştur. Günümüz dünyasında ise artık sürdürülebilir kalkınma kavramı iktisadi, çevresel ve sosyal boyutları ile disiplinler arası bir çerçeve de kabul görmektedir. Öncelikle, İktisadi Sürdürülebilirlik toplumların çevreye yükledikleri kalkınmanın sürdürülebilir olup olmadığını göstermekte olup, her kuşağın sonrakine yeterli miktarda doğal kaynak ve sermaye aktarabilmesi şeklinde tanımlanabilir. İkinci olarak kısıtlı doğal kaynaklar ile büyüme ve tüketim dengesi üzerine odaklanan iktisadi sürdürülebilirliğin aksine çevresel sürdürülebilirlik ekonominin gereği olan insan yaşamının devamı için zorunlu olan doğal çevrenin niceliğine ve niteliğine odaklanmaktadır. Son olarak, 1990’larda gündeme gelen eşitsizlik, yoksulluk, demokrasi gibi sosyal içerikli konuların toplumda tartışılması ile Sosyal Sürdürülebilirlik önem kazanmıştır. Sosyal sürdürülebilirlik toplumun iktisadi kalkınması sağlarken vatandaşların birbirleriyle örgütlenme biçimlerini ve etkileşimlerini ifade eden boyuttur. Sosyal açıdan sürdürülebilir ülkeler vatandaşlarına demokratik, çeşitli ve eşitlikçi yaşam kalitesi sunar (Hamilton 307-318).
Kaynakça
Hamilton, Clive. Sürdürülebilir Ekonomik Refahı Ölçme. İngiltere: Edward Elgar Yayınevi, 2007.
Çevre ve Kalkınma Dünya Komisyonu. Ortak Geleceğimiz. Oxford: Çevre ve Kalkınma Dünya Komisyonu, 1987.
Beder, Sharon. ‘‘Politics of Sustainable Development’’ Arena Magazine (1994): 37-39.
İktisadi, çevresel ve sosyal problemlerin küresel boyutta hissedilmesiyle sürdürülebilir kalkınma anlayışı gelişmeye başladı. Şüphesiz kalkınmada en önemli rol oynayan aktörlerden biri de finansal kuruluşlar, özellikle bankalardır. Sürdürülebilir finans anlayışı gelişmiş ülkelerin finans kuruluşlarınca benimsendiği görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise sürdürülebilir finans anlayışının gelişmesine engel istikrarsız politikalar, yasal düzenleme, bilgi ve bilinç eksiklikleri gibi nedenler sayılabilir. Bankalar bazında ise birçok küresel banka sunmuş olduğu finansal hizmetlerin iktisadi sonuçlarının yanında özellikle sosyal ve çevresel sonuçlarına odaklanmaya başlamıştır. Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma yeni gelişen bir kavramdır. Çevre konusunda farkındalık ise 1970’li yılların sonuna dayanmaktadır. Çevreyle ilgili ulusal ve uluslararası faaliyet ve uygulamalarla ilgilenmek adına Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı 1978 de kurulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma çalışmaları ise Türkiye’de 2005 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ile ivme kazanmıştır. Ayrıca, Borsa İstanbul ise 2012 yılında BİST Sürdürülebilir Borsalar Girişimi kurucu üyeliğini üstlenirken, 2014 yılında ise BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ni oluşturmuştur. Bir diğer gelişme ise, yine 2014 yılında Resmi Gazete ’de Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği yayınlanmıştır. Yönetmelik ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye verebileceği olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz etkilerin önlenmesi veya minimize edilmesi için alınacak tedbirlerin değerlendirilmesi ve projelerin uygulamasını izlenmesi ve kontrolü amaçlanmıştır (Kaya 84-85). Son olarak, Türkiye Bankalar Birliği kurumlara öneri olması mahiyetinde Bankacılık Sektörü İçin Sürdürülebilirlik Kılavuzu’nu 7 temel ilke doğrultusunda hazırlamıştır. Bu temel ilkeler bankacılık faaliyetlerinden kaynaklanan çevresel ve sosyal riskin etüdü ve yönetimi bankacılık sektörünün iç etkilerinin yönetimi, insan hakları ve çalışan hakları, paydaş katılımı ve iletişim, kurumsal yönetim, kapasite geliştirme, izleme ve raporlama olarak sıralanmıştır. (TBB 7-17) Sonuç olarak, sürdürülebilir kalkınmaya aracılık eden finansal piyasaların ve bankaların rolü gün geçtikçe artıyor ve bu yapının sağlamlığı sürdürülebilir kalkınmayı doğrudan etkilediği süreçte ülkemizde de çalışmalar sürmektedir.
Kaynakça
Kaya, Emine. ‘‘Sürdürülebilir Kalkınma Sürecinde Bankların Rolü ve Türkiye’de Sürdürülebilir Bankacılık Uygulamaları’’ İşletme Araştırmaları Dergisi 2/3. (2010): 84-85.
Türkiye Bankalar Birliği. Bankacılık Sektörü İçin Sürdürülebilirlik Kılavuzu. İstanbul: 2014.